21 Aralık 2024
Basın DuyurusuDuyurular

ORHAN KEMAL

EDEBİYATIMIZDA GERÇEKÇİLİĞİN YÜZ AKI: ORHAN KEMAL

Orhan Kemal’in yaşamı başından son güne kadar hep çalışmak, didinmek, boğuşmak, mücadele ile geçmiştir. 56 yıllık yaşamına elliye yakın edebiyat eseri sığdırmış, geçim için bunun en az üç-dört katı senaryo yazmış üretken ve çalışkan bir yazardır. Ölmeden önce konuşamadığı için son sözlerini yazarak duyurmuştur:

“… İnandığım doğruların adamı oldum. Böyle yaşadım. Karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan tek kuruş dahi girmemiştir…”

*

“…Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazı adamı için çok gereklidir halkın içinde kalabilmek. Ve halkın değişimini algılamak. Hatta değişimi yakalamak, bu değişimin dışına düşmemek…” Orhan Kemal yazdığı öykü, oyun ve romanlarında; tanıdığı, sevinç ve korkularını, özlemlerini, beklentilerini, kaygılarını çok iyi bildiği insanları anlatmıştır. Anlatmak için çok iyi gözlemlemek, bilmek, tanımak önemli ve gereklidir ancak yalnızca bunların yetmeyeceği de açıktır. Çok iyi tanınan fabrika işçileri, çırçır, patoz, tarım işçileri, ırgatlar, sokak satıcıları, küçük esnaf ve zanaatkarlar, onların çalışma koşulları, yaşadıkları çevre, gittikleri kahve, kebapçı, genelev, şu bu … Yazmak için bunları görmenin dışında yazar tarafından bunların anlamlandırılması gerekir. Bunun için bilgi, içselleştirilmiş bilginin, bilincin bulunması zorunludur.

Orhan Kemal hayatı yaşayarak öğrenenlerdendir. ” … Okumak, yeni yeni şeyleri öğrenme tutkusu, bilimsel kitaplardan felsefeye, sosyolojiye, müspet bilimlere ilgi, bilimsel bilginin ışığında hayatı anlama ve anlamlandırma çabası, kendi kendini yetiştirme uğraşı, 1927 Demiryolu Grevine katılmış ustalardan öğrenme, sonra mahpushane, Nazım Hikmet’le tanışma, onun öğretmenliğinde yetişme, bilinçlenme, öğrenme ve yazma…

Orhan Kemal, kendisini “aydınlık gerçekçilik” anlayışının bir temsilcisi olarak takdim eder:    “… Gerçekçilik, içinde yaşadığı topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki… Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik içinde yaşadığı toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak…”

Orhan Kemal, gerçekçilik hakkındaki bu düşüncesinin ilk cümlesinin hakkını fazlasıyla yerine getiren bir yazarımızdır.  ‘İçinde yaşadığı topluma ayna tutmak, gerçekleri olduğu gibi yansıtmak.’ Bunun yetersizliğinin tespiti ayrı ama öncelikle Orhan Kemal, içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluk duyan, ayrımsız olarak bütün halkını, insanlarını seven bir yazar olarak, yaşadığı toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel birikimini ve değişimini gözlemleyen ve yansıtan, gözler önüne seren bir yazar olmuştur.

Kendisinden önce, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halid Karay, sonrasında toplumsal bir görünüşle Sabahattin Ali, Cevdet Kudret, Sadri Ertem yaşadıkları toplumu gerçekçi bir biçimde anlatmıştır.

Orhan Kemal, 1950’den sonra birbiri ardına yazdığı öykü ve romanlarında,  iyi bildiği insanların hayatını çok etkileyici, yaşayan roman kahramanları yaratarak anlatmıştır. Onun öykü ve roman kahramanları canlı gibidir. Okuduğunuzda hikayeleri anlatılan kişileri çok iyi tanıdığınızı, bildiğinizi duyumsarsınız.  Onun öykü ve romanlarında; geçimlerini sağlamak için en güç, en ağır çalışma koşulların da çalışmak zorunda kalan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek emekçiler vardır. Sınıf değiştirmek isteyen, yükselmek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak isteyen genç kızlar, köyden kente ekmeğini kazanmak ve üretilen değerden payını almak için gelmiş, mücadele eden, çoğu zaman örgütsüz, örgütlenmek istediğinde başına patronun ve patronun destekçisi devletin sopasını yiyen insanlarımız vardır.

Güçlü biçimde ilk kez Orhan Kemal’in romanlarında görürüz kadın işçileri. Erkeklerle birlikte kırk- kırk beş derece güneşin altında,  aç susuz, 15-16 saat çalıştırılan ırgatlar, çapa yapan, pamuk toplayan işçiler ya da 12 bilemedin 13, 14 yaşında ölmüş teyzesinin, halasının, ablasının kimliğiyle çırçırda, toz bulutu altında çalışırken ya da “Taşçıkan” da tarihin en eski mesleğini yaparken. Günün bütün yorgunluğu üstündeyken evde de çalışmaya devam eden yemekti çamaşırdı, bulaşıktı, yamaydı, dikişti diye çalışan işçi kadınları, onun kadar gerçekçi anlatan olmamıştır.

*

Orhan Kemal’in Çukurova’daki tarım emekçilerinin yaşamını anlattığı Bereketli Topraklar Üzerinde romanı, Jonn Steinbeckin ‘Gazap Üzümleri’ romanı kadar gerçekçi ve başarılıdır. Gerçekçi ve çok iyi anlatıldığı için Adana Ağaları, Orhan Kemal’in romanlarının tefrika edilmesini engellemek istemişlerdir. Hem de kavgalarını verdiği emekçileri aleyhinde kışkırtıp, “Adana’mızı kötü gösteriyor” diye protesto ettirerek.  Orhan Kemal, Kabak Hafız gibi ağaların hizmetinde çalışan sahtekar din adamlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyduğu, emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını çok iyi en gerçekçi biçimde anlattığı için…                                                     Gerçek, ağaları ve devleti korkutmuştur ve  o denli iyi  anlatılmıştır ki,  karşısında söylenecek söz kalmamıştır. İmamlar, ağalarla anlaşıp sabah ezanını erken, akşam ezanını geç okumuş, işçiler on altı saat çalıştırılmıştır, bunu yazdığı için Orhan Kemal yasaklatılmak istenmiştir.                                                                              Çünkü egemenler şunu görmüştür: Orhan Kemal’in anlattığı olaylar ve insanlar gerçektir. Yaşayan insanlardır hikayeleri anlatılanlar, kentin sokaklarında, fabrikalarda, tarlalarda, kenar mahallelerde, yoksulluğu gizlenemeyen evlerde yaşamaktadırlar. Elçi Çemşir, Berber Reşit, Kabak Hafız, Habib, Güllü, Kemal, Pakize, Filiz, Topal Eskici, Cemile, Murtaza,  Neriman, İflahsızın Mehmet, Kudret Yanardağ, Pehlivan Ali, İflahsızın Yusuf, Bobi Niyazi, Berbat, Cevdet ve diğerleri hepsi bu toplumun insanlarıdır.

*

Orhan Kemal’in yapıtlarında, bölümler arasında birbirine bağlı bir bütünsellik vardır. Olaylar ve insanlar arasındaki bağlantıyı çok başarılı bir kurguyla ortaya koyar, Orhan Kemal. Ayrıntıları açıklanan olaylar tesadüfen gerçekleşmez. Olaylar, yazarın toplumsal çözümlemelerinin ışığında gelişir. Ağalarla köylüler arasındaki uzlaşmaz çelişkinin yüzlerce yıldan bu yana gelen bir toprak paylaşım kavgası olduğunu duyumsarız yapıtları okuduğumuzda. Tek parti iktidarının köylünün değil, ağaların temsilcisi olduğunu, ayak sesleri duyulan yeni iktidarın da farklı olmayacağını, bunun niçin böyle olacağını, gerekçelerini ortaya koyarak okuyucusuna aktarır.

Orhan Kemal’in yapıtları okunduğunda, günümüzde de çok tartışılan pek çok tarihsel olgunun yanıtını öğrenebiliriz. Yapıtlarıyla; ülkemiz toplumunu, insanlarını, olayları eleştirel bir bakış açısıyla, gerçekçi ve başarılı bağlantılarla öyle anlatır ki; okuyucu bu yapıtları okuduktan sonra azımsanamayacak bir toplumsal bilinç kazanmış olur.

Orhan Kemal, Çukurova’nın katı gerçeğini, toprak kavgasını, emekçilerin alın terini çalanları, yorgunluktan bacağını patoza kaptıranları, sıtmalı çocukları, işsizliği, açlığı, yoksulluğu belleklerden silinmeyecek güzellikte yazmıştır, unutulmayacaktır…

Bağlantıyı kopyala