2 Aralık 2024
Basın DuyurusuDuyurular

Tomris UYAR

Tomris UYAR (d. 15 Mart 1941 / ö. 04 Temmuz 2003)

Hukuk öğrenimi görmüş Celile Girgin ile Fuat Gedik’in kızı Tomris Uyar, 15 Mart 1941’de İstanbul’da doğmuştur. Çevirilerinde Tomris Tamer ve R. Tomris imzalarını kullanmıştır. Turgut Uyar’la evlendikten sonra (1969) R. Tomris Uyar ve Tomris Uyar imzasıyla eser yayımlamıştır. İlkokulu Yeni Kolej’de (1952), ortaokulu English High School’da (1957), liseyi Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde (1961) okumuştur. 1963’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bağlı Gazetecilik Enstitüsü’nden mezun olmuştur. İlk evliliğini 1963’te Ülkü Tamer’le yapmıştır. Bu evlilikten Ekin adında bir kız çocuğu dünyaya getirmiş; ancak, kızını emzirirken boğazına süt kaçması sonucu kaybetmiş ve Ülkü Tamer’le evliliğine son vermiştir. 1967’de Turgut Uyar’la evlenmiş; bu evliliğinden Hayri Turgut adında bir oğlu olmuştur.

Yazın hayatına 1963’te Varlık’ta çeviriler yaparak giren Tomris Uyar’ın ilk çevirisi, 1962’de Varlık Yayınevi tarafından yayımlanan Rabindranath Tagore’un Şekerden Bebek adlı masalıdır. Çevirileri Dost, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut, Yeni Edebiyat, Yeni Düşün gibi dergilerde yer almıştır. 1965’ten beri öyküler kaleme alan Tomris Uyar’ın 1968’de Papirüs’ün yazıhanesinin bulunduğu handa çıkan yangında John Dos Passos’un USA adlı romanından yüz sayfa kadar yaptığı çeviri ve ilk öykülerini derlediği “Suya Yazılı” adlı dosyası yanmıştır. Bu yangında kaybettiği dosyada yer alan öykülerden sadece Türk Dili’nin 1965 yılının Mart sayısında yayımlanan “Kristin” adlı öyküsü kurtulmuştur.

Tomris Uyar’ın öyküleri Türkiye Defteri Siyaset ve Edebiyat Dergisi, Yeni Dergi, Papirüs, Soyut adlı dergilerde yayımlanmıştır. On bir öykü kitabı dışında, dünya edebiyatından Türkçeye kazandırdığı çevirileri ve günlükleri vardır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yer alan eleştirileri, denemeleri ile edebiyat incelemeleri, polemikleri ve söyleşileri Handan İnci tarafından derlenmiş; Kitapla Direniş, Aşkın Yıpranma Payı adlarıyla toplu olarak yayımlanmıştır.

Tomris Uyar, yazın hayatı boyunca kurmaca türler arasında sadece öykü türünde eser vermiştir. Tek bir tür üzerine düşünen, üreten bir yazar olarak öykücülüğünün oluşumunda, gelişiminde yönlendirici kaynaklar arasında Türk ve dünya edebiyatından seçkin isimlerin etkisi vardır. “Öykü idmanı için Çehov’u (…), yazma keyfini kazanmak için Truman Capote’yi, Katherine Mansfield’i, Türk edebiyatıyla bağı[n]ı diri tutmak için Halit Ziya’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Reşat Nuri’yi, Sait Faik ile Sabahattin Ali’yi …” (Andaç 1996: 32) okuduğunu söylemiştir. Yabancı dil bilmelerine karşın önce Türkçeyi sonra Osmanlıcayı doğru tanılarıyla okumasına özen gösteren ailesi sayesinde koyu bir Türkçe âşığı olduğunu belirtmiştir (? 1995: 8).

1950 kuşağı öykücülerinden olan Tomris Uyar’ın yazın hayatına çeviriyle başlaması, dünya edebiyatını çok iyi tanımasının yanı sıra Türkçenin derinliklerine inmeyi başarmasını sağlamıştır. Tomris Uyar’ın sıradan, günlük hayattan kesitler üzerine kurguladığı öykülerinde kişilerin fiziksel özelliklerinden çok gündelik hayatta karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlar karşısındaki tutumları, duyguları ve düşünceleri ön plandadır. Anton Çehov ve Sait Faik çizgisini izleyen durum/kesit öyküleri yazdığını söylemek mümkündür.

Yazar ve çevirmen kimliğinin yanında, Boğaziçi Üniversitesi’nde seçmeli olarak Çağdaş Öykü ve Türk Öykücülüğü dersi vermiş, Bilgi Üniversitesi’nde “Kıyıdan Açılmak” adlı atölye çalışması gerçekleştirmiştir. 1978’de davet üzerine Amerika’ya giden Tomris Uyar, Chicago ve Washington’da çeşitli kongrelere katılmıştır. Daha önce gittiği Finlandiya’da, 16-20 Haziran 1991 tarihinde düzenlenen Literature and Memory konulu toplantıda yer almış; sık sık gittiği Almanya’da okuma günlerine katkıda bulunmuştur. Çeşitli programlara katılımcı olarak davet edilmiştir.

Dört yıl yemek borusu kanseri nedeniyle tedavi gören Tomris Uyar, 4 Temmuz 2003’te vefat etmiş, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.

Çevirileri ve öyküleriyle pek çok ödül alan Tomris Uyar’ın ödülleri şunlardır: Turgut Uyar ile birlikte çevirdiği Titus Lucretius Carus’un Evrenin Yapısı adlı eseriyle TDK Çeviri Ödülü (1975); Michael Bogdanov’un Hiawatha adlı oyununun çevirisiyle Avni Dilligil Tiyatro Çeviri Ödülü (1986-1987); Yürekte Bukağı adlı öykü kitabıyla 26. Sait Faik Hikâye Armağanı (1980); Yaza Yolculuk adlı öykü kitabıyla 33. Sait Faik Hikâye Armağanı (1987); Yaza Yolculuk adlı kitabındaki “Son Sanrı” öyküsüyle -törene katılmadığı gerekçesiyle kabul etmediği- 1. Haldun Taner Öykü Ödülü (1987); Tenessee Williams’ın Yağmur Gibi Söyle Bana adlı eserinin çevirisiyle Dünya Kitap Ödülleri Yılın Çeviri Kitabı Ödülü (1999); Güzel Yazı Defteri adlı öykü kitabıyla 26. Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (2002) ve Dünya Kitap Ödülleri Yılın Telif Kitabı Ödülü (2002).

Kitap-lık, Eylül 2009’da yayımlanan 130. sayısında Tomris Uyar dosyasına yer vermiştir. Kasım-Aralık 1996 tarihli Adam Öykü dergisinin 7. sayısının konuşma dosyası “Tomris Uyar ile Dünden Bugüne” başlığıyla Tomris Uyar’a ayrılmıştır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından 17 Kasım 2011’de “Tomris Uyar için 70. ‘Yaş Değiştirme Törenine Yetişen…’ Bir Sempozyum” başlıklı toplantı düzenlenmiştir. Bu sempozyumda yer alan konuşmaların bir kısmı Notos’un Nisan-Mayıs 2012 tarihli 33. sayısında yayımlanmıştır.

Tomris Uyar’ın modernizm etkisindeki ilk dönem öykülerini oluşturan 1981 yılına kadarki on yıllık süreçte, yazdığı dört öykü kitabında (İpek ve Bakır, Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi, Dizboyu Papatyalar, Yürekte Bukağı) yenilikçi biçimsel arayış söz konusudur. Bakış açısına göre farklı yazı karakterlerinin kullanıldığı ilk öykü kitabı İpek ve Bakır’dan 1980 dönemini hazırlayan siyasî çatışmaların ortaya çıkardığı bireysel ve toplumsal dönüşümün izlerini barındıran dördüncü öykü kitabı Yürekte Bukağı’ya kadarki sürede biçimsel yeniliğin peşinde bir yazar olduğunu, işlediği temalardan çok kurguladığı öykü evreninde görmek mümkündür. Bu dönem öykülerinde; toplumsal değerlerin insan yaşamına etkileri, şehirleşme, göç, evlilik gibi durumları sosyo-ekonomik bağlamda ele almıştır. Kullandığı kolaj/ montaj tekniği, olayın akışı ile öykü kişilerinin iç dünyalarında akıp giden duygu ve düşüncelerin bir bütünlük içinde ortaya çıkmasını sağlamıştır.

İlk döneme ait kitaplarından (İpek ve Bakır, Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi, Dizboyu Papatyalar, Yürekte Bukağı) farklı olarak ikinci dönem kitaplarında (Yaz Düşleri/ Düş Kışları, Gecegezen Kızlar, Yaza Yolculuk, Sekizinci Günah, Otuzların Kadını, Güzel Yazı Defteri) değişen toplum yapısı ile birlikte öykü kahramanlarının hayata karşı duruşlarının da değiştiği görülmektedir. Tomris Uyar’ın öykülerinde dikkat çeken asıl yenilik postmodern anlayışın özelliklerini çeşitlendirmesidir. İlk kez Yaz Düşleri/ Düş Kışları öykü kitabında, dipnot tekniğini kullanmıştır. Gecegezen Kızlar’daki öykülerin çekirdeğini; masallardan yararlanma, metinlerarasılık, iç içe anlatılar oluşturur. Sekizinci Günah adlı öykü kitabında; tıpkı “İkinci Yeni” şiirinde kullanıldığı gibi soyut, imge yüklü, çağrışım açısından zengin bir dil tercih edilmiştir. Otuzların Kadını ile Aramızdaki Şey’de; gözlemlerindeki önemli ayrıntılar, özyaşamöyküsel gerçeklikler yazarın yazma serüveni ile birlikte verilmiştir. Yazı karakterlerinin farklı kullanımı, dipnotlar, şiirsel deyişler gibi çok çeşitli teknik öykünün matematiği sayılan kurguyla birlikte harmanlanmıştır.

Güzel Yazı Defteri, öykünün sınırlarını aşan ama roman olarak da kabul edilmeyen ve Fransızların “nouvelle” dedikleri türde yazılmış olması yönüyle diğer kitaplarından ayrılan son öykü kitabıdır. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, bu kitabın öykücülüğünün bütün özelliklerini taşıdığını (Şarman 2002: 24) söylemiştir.

Tomris Uyar, kendi sanatsal yaklaşımına en uygun olduğuna inandığı tür olan öyküde direterek, tek bir türde eser veren ender yazarlar arasında yer almıştır. Yazıldığı dönemin toplumsal olaylarının arka planında kalan duygu durumlarını “aydınlanma ânı” (flash fiction) ile birlikte verdiği, farklı anlatım türleriyle farklı biçimsel arayışın peşine düştüğü öykülerinde Türkçeninestetik kullanımına odaklanmıştır. Öyküleri çeşitli dillere çevrilerek seçkilerde yer almış, dünya edebiyatından yaptığı çevirilerle Türkçeye pek çok eser kazandırmıştır. Okurla kurduğu bağın yazdığı öykülerden önceye, yaptığı çevirilere dayandığını düşünen Tomris Uyar, İngilizceyi daha iyi öğrenmek için değil; Türkçede dilinin kıvraklığını, esnekliğini sınamak için çeviriler yaptığını, öyküye daha sonra cesaret ettiğini söylemiştir (Andaç 1996: 32). Esma Kadızade, Tomris Uyar’ın kurgu ustası olmasında çevirilerle edebiyat dünyasına girişinin öneminin büyük olduğunu belirtmiştir: “Çünkü Tomris Uyar, çeviri yaparken bir yandan Türkçeyi doğru ve incelikleriyle kullanıp, Türkçenin sınırlarını zorlarken bir yandan da Batı edebiyatını çok iyi özümseyip, Batılı anlamda kısa öykü ile ilgili bütün teknikleri kendi öyküsünde kurgulamayı başarmıştır” (Kadızade 2012: 307).

1975’te günlük yazmaya başlayan Tomris Uyar’ın yirmi beş yıl boyunca tuttuğu günlükler farklı isimlerle (Gündökümü 75; Sesler, Yüzler, Sokaklar; Günlerin Tortusu; Yazılı Günler; Tanışma Günleri/ Anları; Yüzleşmeler) basılmış; son olarak Gündökümü- Bir Uyumsuzun Notları adıyla iki cilt olarak yayımlanmıştır. Gündökümü’nün birinci cildinin “Sonsöz” kısmında “Önemli olan şimdi’dir, şimdiye bakışınız, şimdi nerede olduğunuz, bugün neler hissettiğiniz, en baskın duygunuz. Ben bu noktadan yola çıkarım, o yüzden güncelerimde her şey’i bulamazsınız” sözünü alıntılamıştır (Uyar 2005: 406). Tomris Uyar’ın günlükleri, öykülerini kurgulama ve yazma sürecini anlattığı ve yarattığı karakterlerin derinliklerini çözebilmemizi sağladığı için önemli bir kaynaktır.

Günlüklerini “Bir Uyumsuzun Notları” alt başlıyla yayınlayan Uyar, bir söyleşisinde, kendine ‘uyumsuz’luğu yakıştırması hakkında “Feminist bir yazar sayılabilir miyim, bilmiyorum, hiçbir ‘izm’e girmeyen hırçın bir yapım var” demiştir (Şarman 2002: 24). Tomris Uyar’ın hayat karşısındaki duruşunun ‘uyumsuz’ olması, onu sadece günlük hayatında değil yazınsal hayatında da farklı kılan özelliklerinden biridir. Bu farklılık “(…) ataerkil toplum yapısı karşısında ezilen, maddî ve manevî sömürülen kadınlardan yana destek çıkması onun kadın duyarlılığıyla yazmasının ötesinde; geleneği reddettiği, kendi değerleriyle kurduğu dünyasında cinsiyetçiliğe karşı bir yaşam tarzına sahip olan özgür bir kadının dünyasından kadınlara seslenerek çıkış yolu sunması”ndan kaynaklanır (Kocabıçak 2011: 436).

Tomris Uyar’ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan ve Gündökümü serisine almadığı denemeler, eleştiriler, söyleşiler ve soruşturmalara verdiği yanıtlar Kitapla Direniş adını taşıyan kitapta, Elele dergisinde yayımlanan diğer yazıları ise Aşkın Yıpranma Payı adıyla Handan İnci tarafından yayına hazırlanmıştır. Bu kitaplar, Tomris Uyar’ın sadece öykülerinin değil, düşünce yazılarının ve denemelerinin de okurlar üzerinde derin bir etki yarattığını göstermektedir. Uyar’ın başarısı, edebiyatta türler arasındaki etkileşimi yakalayabilmesiyle ilişkilendirilebilir. Günlüklerini “deneme-öykü-günlük arası bir tür” (Hattatoğlu 1982: 19) olarak tanımlaması, deneme üslubunu tüm düşünsel metinleri yazarken etkin bir şekilde kullandığının işaretidir.

Çevresinin edebiyatçılardan oluşması sanatsal alışverişleri kaçınılmaz kılarak, öykülerinin özellikle İkinci Yeni şiirinden izler taşımasına olanak sağlamıştır. Tomris Uyar, eşi Turgut Uyar’la arasındaki ilişkide her iki tarafın sanatına yansıyan bir etkileşimin olabileceğini (Altan 2005: 137); ancak asıl malzemeyi Edip Cansever’in şiirinden bulup yararlandığını, bu yüzden onun şiirinden daha çok etkilendiğini açıkça söylemiştir (Altan 2005: 19). Edip Cansever’in Tomris Uyar’a doğum günlerinde yazdığı şiirlerden ilham alarak şiirleştirdiği “Zula” adlı öyküsünde olduğu gibi, Tomris Uyar’ın öykülerinde İkinci Yeni şiirinin imgelerinin etkisini şiirsellik şeklinde görmek mümkündür.

1981’de yayımlanan Yaz Düşleri/ Düş Kışları adlı kitabıyla birlikte, öykülerinde postmodernist teknikler kullanmaya başlaması beraberinde öykülerinin kurgusunda beliren birtakım değişiklikleri getirmiştir. Bu kitaba kadar kaleme aldığı öykülerinde sıklıkla karşımıza çıkan bilinç akışı tekniği yerini kurgusal ve biçimsel açıdan zenginleşen tekniklere bırakmıştır. Ölümünden hemen önce yayımlanan son öykü kitabı Güzel Yazı Defteri’ni daha önce denemediği “nouvelle” türünde yazması, Tomris Uyar’ın kendini tekrarlamayan, biçimsel yenilikleri araştıran, deneyen bir yazar olduğunu göstermektedir. Son öykü kitabına kadar farklı tekniklerle geliştirdiği kurgunun içinde Türkçeyi etkin kullanmış, hem kendi dönemindekileri hem de sonrasında yetişen sanatçıları etkilemeyi başarmıştır. 1962’de çevirilerle yazın hayatına giren, 1965’ten 2003’e kadar öyküler kaleme alan Tomris Uyar’ın; günlükleri dışında çeşitli dergilerde yayımlanan sayısız eleştirileri, denemeleri, edebiyat incelemeleri, söyleşileri, anket ve soruşturmalara verdiği yanıtlar onun çok yönlü bir sanatçı olduğunu kanıtlar.

Türkiye Yazarlar Sendikası Kurucu Üyesidir. 

Bağlantıyı kopyala