BEZİRCİ’Yİ MEZARI BAŞINDA ANDIK!
BEZİRCİ’Yİ MEZARI BAŞINDA ANDIK!
31 yıl önce Madımak Oteli katliamında yaşamını yitiren yazar Asım Bezirci mezarı başında anıldı.
31 yıl önce Sivas katliamında yaşamını yitiren Yazar Asım Bezirci, mezarı başında sevenleri Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Kor Kitap Yayınevi, Emek Partisi üyeleri ve Grup Yorumun katılımıyla anıldı. Anmada söz alan Kamil Tekin Sürek, “Sendikamızın üyesi ve Evrensel Kültürün kuruluşundan beri yanında olan arkadaşımız Bezirci’yi saygıyla anıyoruz” dedi.
“SİZLER DİMDİK AYAKTASINIZ”
TYS Başkanı Adnan Özyalçıner, “Otuz bir yıl oldu, şair, yazar, sanatçı arkadaşlarımızın dostlarımızın yakılışı. Otuz bir yıldır yangın sürüyor alev alev yanan yüreğimizde, otuz bir yıldır bir su veren olmadı yüreklerimizi soğutan.
“Bir su verin” dediydi Sennur Sezer:
“Bir su verin bir su
gönlüm serinlemez
gül bahçesinde dönmedikçe örenler
Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta
Bir yudum suyumuz yok mu
yanmasında daha güller
Tunceli’de, Lice’de, Diyarbakır’da”
suyu vermediler elbet. Vermiyorlar.
Tersine ormanları da yakıp yıkıyorlar bugün. Yangın sürüyor. Çünkü söz ve yazı özgürlüğünün olmadığı yerde insan hak ve özgürlükleri de olmaz.
Onlar özgürlükle demokrasiyi yani halkın hak ve özgürlükleri savunulduğu için çıkardılar bu yangını/çıkarıyorlar.
Otuz bir yıldır siz dimdik ayaktasınız. Yok edemediler ne sizi, ne demokrasi ve özgürlük düşüncesini.
İşte biz de buradayız. Siz de aramızda. Sınıf kardeşliği, özgürlük ve demokrasi düşüncesinin birliği içinde bir aradayız sizinle.” şeklinde konuştu.
Özyalçıner’in ardından Kor Kitap adına konuşmayı gerçekleştiren Neslihan Eser, Bezirci’yi, “Bütün bir yaşamını barışa adamış, demokrasi mücadelesini ilke edinmiş ülkemizin alnı ak yüzü ak entelektüellerinden biriydi. Onu Erzincan’dan Erzurum’a, Erzurum’dan İstanbul’a getiren barış umudu Bezirci’yi Sivas’a da aynı inançla yolculamıştı. Bugün aramızdan koparılışının 31. yılındayız” sözleriyle andı. Eser, Bezirci’nin eserleriyle öğrettiği mücadelenin tıpkı yanı başında yatan Rıfat Ilgaz ile birlikte kurduğu sınıf kardeşliği gibi gün gün yeniden yaratıldığını hatırlattı.
Eser, “Biz, sınıfın kardeşlerinden aldığımız bilim, barış ve demokrasi mirasını kuracağımız geleceğin temel taşlarından biri yapacağız kuşkusuz. Ve bu kavgadan bir gün olsun geri durmayacağız” diye konuştu.
Sanat Meclisi adına Tiyatro Simurg üyesi Mehmet Esatoğlu da katliamda yaşamını yitiren 33 kişiyi anarak başladığı konuşmasında:
2 Temmuz 2024 de diyoruz ki:
Bundan 31 yıl önce Sivas’ta Madımak otelinin girişinde çakmakla perdeleri tutuşturmaya çalışan kişi ülkesinin hangi değerlerini yok ettiğinin farkında mıydı?
2 Temmuz günü Sıvas’ta yüzlerce kişi bir otel binasının önünde “yak, yak” diye bağırıyordu.
Otelin içinde ülkenin çeşitli dönemlerinde yetişmiş, kendini geliştirmiş, ülkesini aydınlatmış, yeni insanlar yetiştirmiş sanatçı ve aydınlar vardı.
Onlar ülkenin dört bir yanına sanatını, bilgilerini, deneyimlerini taşıyan insanlardı. Şiirleriyle, oyunlarıyla, şarkılarıyla, danslarıyla, fotoğraflarıyla, çizgileriyle insan ruhunun mimarları olmuştular.
Dışarda ise ne yaptığının farkında olmayan, yaşadığı kentin tarihine nasıl kara bir gün yazdığının bilincinde olmayan bir kalabalık vardı. Çevrelerindeki kışkırtıcıların ağına düşmüştüler. En arkada ise bu kanlı oyunu planlayan iktidar mensupları duruyordu.
Otelin içinde bizim 31 yıldır yokluğunu her an hissettiğimiz bilge Asım Bezirci vardı.
Yazarak, anlatarak, düşünsel savaşımlar vererek ne çok şey öğretmişti bizlere. Edebiyatın ve yaşamın doğru yolda ilerlemesi için 70 kitap yazmıştı.
Asım Bezirci’ye göre bilimsel yöntemin işlemediği eleştiri, edebiyatın niteliğini yükseltemezdi
Dışardakilerin ise “edebiyatın niteliğinin yükselmesi” diye bir dertleri yoktu.
Her gün acılar içinde bir hayatın içindeydiler ama acıları yazmanın ustası bir şairi yok etmek üzere saldırıyorlardı.
Metin Altıok insanın acılarını yazıp dururdu. Neden acı diye soranlara da “Bense acımın yurdumuzda var olan somutlaşmış acıyla tam olarak örtüşmediğine inanıyorum. Çünkü bırakın insan olmayı, şair olarak bile yetişemiyorum bütün acılara. Eğer yetişseydim belki de yaşayamazdım”
Metin Altıok’u tanımayan yazdıklarını bilmeyenler ise dışarda bağırıp duruyorlardı.
Sağlıkları tehlikedeydi ekmekleri gibi. Saldırdıkları otelin içinde hem insan sağlığı hem de edebiyatı için çaba harcayan Doktor Behçet Aysan vardı.
Saldırganlar içinde belki yüreği sevdalılar vardı. Ama emeklerinin hakkını alamadıkları ülkede sevdalıları için bir yuva bile kuramıyorlardı.
Otelin içindeyse “Aşkınam” dizeleriyle onların yüreğini dile getiren Sıvas Zaralı Uğur Kaynar vardı.
Sıvas’ta Madımak otelinin etrafı saldırgan bir kalabalıkla çevrilmişti. Kapının girişine gençler bir barikat kurmuşlardı. Barikatın başında Kameraman Erdal Ayrancı vardı. Erdal ülkesini çok severdi. Anadolu’nun değişik kentlerinin kültürel ve sosyal hikayesini anlatacak filmler yapmayı düşlerdi. Sıvas’a Pir Sultan Abdal kültür etkinliklerini filme çekmek üzere gelmişti.
Saldırganlar otelin kapısından giremiyorlardı. Kapının önünde ülkenin gençleri omuz omuza duruyorlardı. Ellerinde pirinç küllüklerin metal ayakları.
Barikatın ardında fotoğraf sanatçısı Mehmet Atay, oyuncu Muammer Çiçek, Sivas’a bir kamyon kitabı taşıyan Murat Gündüz, aslan yürekli Serkan Doğan, sahnede Pir Sultan’ı canlandıran Sait Metin duruyordu.
Saldırganlar onlarla baş edemeyince otele taş yağdırmaya başladılar. Öndeki barikat ise bir adım bile geri atım atmıyordu. Barikatın ardı vatandır diye haykırıyorlardı.
Bağlamanın ve şelpenin biri genç biri yaşlı ustaları Nesimi Çimen ve Hasret Gültekin yapışıp sazlarının sapına dimdik duruyorlardı.
Sahnede semah dönen kızlar Belkıs, Serpil, Gülsüm, Yeşim, Nurcan, Huriye, Özlem, Yasemin bu saldırganlığa dehşet içinde bakıyorlardı.
Muhlis Akarsu yanı başında biri atılan taşlardan yaralandıkça içi kan ağlıyor. Türküsünün sözleri kafasında yankılanıyordu.
Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil
Herkesin acısına derman olmaya koşan eczacı İnci Türk, Ülkemize halk kültürünü öğrenmeye gelmiş Hollandalı Carina, Muhlis Akarsu’nun can yoldaşı Muhibe Akarsu, ozan Davut Sulari’nin kızı Edibe Sulari, 14 yaşındaki Menekşe, 12 yaşındaki Koray, toplam 33 can alevler arasında kalıp yok oldular.
Onların güzel aydınlığı kaybolunca ortalığı kara kapkara bir karanlık sardı.
Bizlerin de etrafını baskılar, yasaklamalar, engellemeler, cezaevleri, işkenceler ve öldürümler sardı.
Biz o gün anladık ki bizi de sustururlarsa karanlık büsbütün halkın başına çöküverecek.
O yüzdendir ki 31 yıldır susmuyoruz. Hem burada hem de ülkenin, yeryüzünün dört bir yanında sesimizi yükseltiyoruz.
Bu kör karanlığa karşı nefesimiz, gücümüz yettikçe susmayacağız!” diyerek bitirdi.
Sendikamız üyesi Rahime Henden’de bir şiiri okudu. Grup Yorum’da bir türküyle anmada yerini aldı.