26 Aralık 2024
Basın DuyurusuDuyurularKitapYazar Duyurusu

Ahmet Zeki MUSLU’dan iki kitap birden!

                         KİTAP TANITIM BÜLTENİNDEN
FERAYİ

           Ferayi, Güneybatı Anadolu’da altı yüz yıl önce yaşanan bir sevda söylencesidir. Söylencenin kahramanları, Menteşe Beyliği beylik ailesinden Yakup Bey’in yakışıklı oğlu İlyas Bey ile konar-göçer bir yaşam süren bir Yörük obası demircisinin kızı Ferayi’dir.

İlyas Bey av tutkunu, dağlar sevdalısı bir yiğit adamdır. Bir gün Marçal Dağları’nda avlandığı sıra karşısına narin bedenli, iri kara gözlü bir ceylan çıkar. Takılır ceylanın peşine, ceylan kaçar, İlyas Bey kovalar.

Ceylanın gözden yitirdiği yerde karşısına, bir çift sürmeli iri kara gözlü, fidan boylu, ay yüzlü, güzeller güzeli bir Yörük kızı çıkar. İşte ne olursa o günden sonra olur. İki genç arasında, Menteşe yöresinde o günden bugüne öyküsü anlatılan bir sevda yaşanır.                                               Daha önce; Mor Cepkenliler, Menderes’in İki Yakası ve Fetretin Kartalı adlı romanları ile Batı Anadolu’nun gizli tarihini gün yüzüne çıkaran Ahmet Zeki Muslu, bu romanıyla Menteşe yöresinin tarihini bir söylenceyle okurlarına aktarıyor.

Bir takım şamanist inançlarını koruyan konar-göçer Yörüklerle,  toprağa yerleşen Türkmenlerin toplumsal yaşamlarını, söylenceler, türküler, maniler ve folklorik öğelerle bezeli bir biçimde anlatıyor.

Batı Anadolu’ya yerleşen Türkmenlerle ve Yörüklerin belleklerinde sakladıkları sözlü tarihleri ve edebiyatları bu romanda yeniden yaşam buluyor.

                                                            ***

            “Karşısında genç kız, özenle örülen zülüflerinin yedisini sağ omzundan, diğer yedisini de sol omzundan arkaya atmıştı.  Başı Yörük usulü bağlı, al yazmanın altındaki takkeye sarı sarı tuğralar diziliydi. Sırtındaki mor cepken, mavi boncuklarla süslü, çiçek desenleriyle bezeliydi. Güz elması yanaklı, selvi boylu, sülün gibi bir kızdı. Dinç yapılı, ince belli, iri kara gözlüydü. Bu kız, dertlere derman mıydı, yoksa yiğidi derde salan bir ahu muydu?

           Gezdiği dağlar, bastığı toprak dile gelse söyler miydi?”

  

MAVİ TUNA

Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamında, yalnızca süslü bir kelime ve iki üç saat giydiği bir yeniçeri kostümü içinde çektirdiği fotoğrafı ile geçiştirilen önemli bir dönem de Sofya’daki ataşemiliter “askeri elçi” olarak görev yaptığı günlerdir.                                                            Nedense Mustafa Kemal’in yaşamının bu on altı aylık bölümü, askeri rüştiye yıllarından tanıdığı, düşünce ve eylem birliği içinde olduğu arkadaşı ve dostu Ali Fethi ile yakınlığı ve bir yaşadığı aşk serüveni, resmi tarihçiler tarafından ayrıntılı bir biçimde anlatılmamaktadır. Mustafa Kemal, iş başındaki icraatlarına karşı çıktığı İttihat Ve Terakki Partisi hükümeti tarafından,  daha açıkçası ordu içindeki amansız rakibi Enver Paşa tarafından Sofya’ya, görev için mi yoksa sürgüne mi gönderildi? Mustafa Kemal’in İstanbul’dan uzaklaştırılmasını kimler istedi?

Genç binbaşının Sofya’daki yaşamı dikkatle incelendiğinde bu Balkan başkentinde üstlendiği istihbarat toplama görevini başarıyla gerçekleştirdiği görülür.

Öte yandan, sarı saçlı,  uçuk mavi gözlü genç Türk subayı, Sofya sosyetesini kendisine hayran bıraktı. Sofya’da ondan daha yakışıklı bir başka yabancının olmadığına inanıldı,  şehir merkezindeki yabancılar kulübünün de gözbebeği oldu. Bu kulüpte, bir genç kız tanıdı. Adı, Dimitrina’ydı. Yakınları kendisine kısaca Miti diyorlardı. İlk görüşte aşk denir ya işte öyle oldu. Fonda orkestra Mavi Tuna valsi çalıyordu.  Bir gül kadar nazik bu genç kızı,  hayatı kınına sığmayan bir kesin kılıç gibi yaşayan adam tutkuyla sevdi. Kızın babası Bulgar Çarı’nın has adamlarından, savaş kahramanı general, aynı zamanda savunma bakanlığı da yapan bir politikacıydı. Bu birliktelik için, nedense  “olmaz” dedi

Dünya bir yandan da adım adım bir büyük savaşa gidiyordu. İstanbul’daki hükümet aciz durumdaydı. Sonunda savaş patladı. Mustafa Kemal valizini topladı, İstanbul’a döndü.  İttihatçılara  “işte geldim” dedi. Uhdesine adı var, kendisi olmayan bir tümenin komutanlığı verildi. Aldırmadı, Çanakkale Cephesi’ne koşa koşa gitti.          Ne var ki,  sarı saçlı,  uçuk mavi gözlü genç subay, Sofya’da yaşadığı büyük aşkını unutamadı. Yıllar sonra; “gençliğimi bıraktım Sofya’da. Bir kız sevdim ama bana vermediler…” dedi.

 

 

 

Bağlantıyı kopyala